Ülkemizde, disleksik
çocuklara tanı koymak batı ülkelerine göre daha zordur. Türkçenin büyük ölçüde
söylendiği gibi yazılan ve harf sayısı
az olan bir dil olması, disleksik çocuklara büyük avantaj sağlamaktadır.
Ağır vakaların dışında, disleksi olan çocuklar biraz geç de olsa okuma- yazma
öğrenebilmektedirler. Ancak bu durum bir çok disleksik çocuğa tanı konulmamasına
ve onların öğrenme sürecinde yaşadıkları sorunların anlaşılmamasına neden
olmaktadır.
Disleksik çocuklar okuma-yazma
öğrenseler de yaşıtlarına göre daha yavaş ve hatalı okurlar. Ayrıca uzun
okumalar çocuğu yorduğu gibi, göz ve baş ağrısına da neden olabilir. Disleksik
çocuklar, bu nedenle okumaktan hoşlanmazlar. Yanlış ve eksik okumaları ise
bazen okuduklarını anlamada güçlük çekmelerine de neden olabilir.
Disleksik çocukların
okuma sorunları dışında, düşünme ve öğrenme biçimlerinin farklı olmasından
kaynaklanan okulda öğrenme güçlükleri vardır. Disleksik çocukların öğrenme
stilleri görsel ve uzamsaldır. Diğer
bir değişle, duyduklarını ve okuduklarını gözlerinde canladırma becerileri çok
güçlüdür ve bu becerilerini kullanarak öğrenmeye çalışılar. Üç boyutlu nesneleri daha kolay algılarlar.
Disleksik çocukların
düşünme biçimleri ise bütüncüldür. Sıralı, adım adım öğrenmelerde güçlük
çekerler. Diğer bir değişle ormanı görür, içindeki ağaçları tek tek farkedemazler.
Bu nedenle detaylarda hatalar yaparlar. Parçadan
bütüne ulaşmakta güçlük çekerler.
Disleksik çocuklar
bu iki özellikleri nedeniyle, dinledikleri
ya da okuduklarına olduğundan daha çok anlam yükler ve diğer çocuklardan farklı
anlamlar çıkarırlar. Aslında disleksikler
arasından dahi çıkmasının temel nedeni de bu özelliklere sahip olmalarıdır.
Ancak yaşamsal değeri olan bu özellikler, okul öğrenmelerinde işlerine yaramaz.
Geleneksel eğitim sisteminde, bilgi ve
beceriler sıralı olarak kazandırılır, görsellerden çok sembollerden
yararlanılır, yorumdan çok yanıtı tek olan bilgiler önemsenir. Başarı, zamanın
sınırlı olduğu testlerle ölçülür. Bu yaklaşımlar disleksik çocuklara uygun
olmadığı için başarısız olurlar ve kendilerine olan güvenleri azalır. Disleksik
çocukların bu zorlukların üstesinden gelebilmelerine, kendi öğrenme ve düşünme
biçimlerine uygun yapılacak birebir eğitim çok önemli katkıda bulunmaktadır.
Prof. Dr. Münire
Erden